top of page

Keynes’e Daha Fazla İhtiyacımız Var mı?

Frank Shostak - 31.10.2008


Devletler ve merkez bankaları ekonomilerini daha agresif parasal ve mali güdümlü politikalara bağımlı hâle getirirken, birçoklarının Keynes’in fikirlerinin geri döndüğünü söylemesi moda hâline geldi. Keynesçi reçetelerin dünya ekonomilerini sert bir iktisadî çöküşe düşmekten kurtaracağını işitir olduk. Mesela ABD’de hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar Amerikan ekonomisini çeşitli destek paketleriyle kurtarma konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. Bu konuda Financial Times’da yakın zamanda şu yazıyordu:


Keynesçiliğe yönelme değişik şekillerde oluyor. Cumhuriyetçilere göre zaman küçük işletmeler için yeni vergi indirimi zamanıdır ve bu kapsamda birçoklarının inandığı üzere ekonomik faaliyetlerin canlanmasına yardımcı olacak sermaye kazançları için yeni vergi muafiyetleri de getirilmelidir. Demokratların tercihi ise işsizlik sigortası, zor durumdaki ev sahipleri için gıda pulları ve yardımların genişletilmesi yönündedir.

Dünya genelinde merkez bankalarının pompaladığı trilyon dolarlar bazı önemli yorumculara göre hâlâ yetersiz durumdadır. Mesela Martin Wolf şunu yazıyor:


Hâlâ mevcut durumda para politikaları yetersiz kalacak. Bu, Keynesçi reçetelere ihtiyaç duyulan Keynesçi bir durumdur. Bütçe açıkları daha önce hayal bile edilemeyecek düzeylere çıkacaktır. İster istemez durum bundan ibarettir.

Keynes’in fikirlerinin dünyayı kurtarmak üzere geri geldiğini ileri sürmek acayip bir durumdur. Keynesçi fikirler zaten hiçbir zaman hükümet birimlerinin ve merkez bankası yetkililerinin elinin altından ayrılmış değildi. En etkili iktisatçıların temel düşünce esasları eskiden öyle olduğu gibi şimdi de hâlâ Keynesçidir. Dolayısıyla gündemde olan muhtelif destek paketleri onyıllardır sürüp gelen aynı Keynesçi politikaların bir devamından ibarettir. Mevcut ekonomik kriz de bu zaman zarfında aldığımız yüksek dozlarda Keynesçi uygulamaların bir sonucudur.


Özetle, John Maynard Keynes doğal olarak istikrarsız olan piyasa ekonomisine tam anlamıyla güvenilemeyeceğini ileri sürmüştür. Eğer kendi başına serbest bırakılırsa piyasa ekonomisi kendi kendini yıkıma götürebilecektir. O hâlde devletler ve merkez bankalarının ekonomiyi kontrol etmelerine ihtiyaç vardır.


Keynesçi açıdan başarılı yönetim bir ekonomideki toplam harcamaları etkilemekle gerçekleştirilir. Gelirleri oluşturan şey harcamalardır. Keynes’e göre, bir bireyin harcaması bir başka bireyin gelirini oluşturur. Harcamanın daha çok artması daha iyi olacaktır. Dolayısıyla ekonomiyi harekete geçiren şey, harcamalardır.


Tüketim ve Üretim

Keynesçi bakış açısıyla, harcamanın en büyük kısmı tüketici harcamalarından oluşur. Yani, tüketim harcamaları ekonominin motorudur, tüketim reel ekonomik büyümeyi harekete geçirir.


Ancak acaba tüketim gerçekten ekonominin motoru mudur? Bize göre üretken ve üretken olmayan tüketim arasında ayrım yapılmalıdır. Üretime dönük tüketim ekonomik büyümenin önemli bir unsuru iken, üretken olmayan tüketim ekonomik açıdan yoksullaşmaya sebep olur.


Üretken Tüketim

Bir fırıncı elindeki 10 ekmeği 10 patates karşılığında mübadele etmektedir. Artık patatesler fırıncıyı ekmek pişirdiği sürece fonlamış olmaktadır. Benzer şekilde ekmek de patates üretimi sürecinde patates yetiştiren çiftçinin faaliyetini sürdürmesini sağlamaktadır. Fırıncı ve patates yetiştiricisinin birbirlerine bağlı üretimleri, bu kişilerin tüketim için mallarını güvence altına almalarını da sağlar.


Bu örnekte tüketimi üretken yapan şey, fırıncı ve patates yetiştiren çiftçinin ancak üretim yaptıkları takdirde tüketebilecekleri gerçeğidir. Fırıncı ve patates yetiştiren çiftçinin tüketimleri hayatlarını ve refahlarını sürdürür. Üretim yapmalarının tek gerekçesi de budur.


İşin içine paranın girmesi bu anlatılanları değiştirmez. Mesela fırıncı elindeki 10 ekmeği 10 dolara satsın ve daha sonra parayı 10 patates elde etmek için kullansın. Aynı şekilde patates yetiştiricisi de 10 dolarıyla 10 ekmek alabilecektir. Bir mübadele aracı olarak işlem görmesi dışında paranın ekmek veya patates üretimine herhangi bir katkısı olmadığına dikkat çekmiş olalım.


Üretken Olmayan Tüketim

Şu hâlde, patates elde edebilmek için fırıncının elindeki ekmeği parayla mübadele etmesi, aldığı parayı da patates temininde kullanması gerektiğini gördük. Para karşılığı alınan bir şey yine bir başka şey için mübadele edilmiş oldu. Veya iki şey para yardımıyla birbiriyle değiştirilmiş oldu.


Esas problem paranın “hiç yoktan” ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Havadan gelen para herhangi bir üretime dayanmayan tüketime sebebiyet verir. Bir şey karşılığında hiçbir şeyin mübadelesine yol açar.


Mesela, bir kalpazanın mükemmel bir 20 dolar bastığını düşünelim. Kendisi bu parayı faydalı mal veya hizmetlerin üretimi dışında bir vasıtayla elde ettiğinden, kalpazan karşılığında hiçbir şey vermeden 20 dolara sahip olmuştur.


Diyelim kalpazan 20 dolarıyla 10 ekmek alsın. Burada ortaya çıkan durum, patates yetiştiricinin elindeki 10 ekmek tutarındaki fonun kalpazana yönlendirilmesidir. Buradaki sapmanın kalpazanca ekmeğe daha fazla -ekmek başına 2 dolar- fiyat ödemesinden kaynaklandığını not edelim. Daha önce ekmeğin fiyatı 1 dolardı. Yine, kalpazanın faydalı hiçbir şey üretmediğinden üretken olmayan tüketim faaliyetine katıldığını belirtelim.


Artık patates üreticisi, patateslerini yetiştirirken alması gereken ekmekleri reddedecektir. Açık şekilde bu durum patates üretimini azaltacak, sonuçta daha az patates arzı ortaya çıkacak ve karşılığında fırıncının ekmek tüketimi de zarara uğrayacak ve üretim gücü azalacaktır.


Buradan üretken tüketimin refah oluşumuna destek sağladığını ve reel refahı arttırdığını, diğer taraftan üretken olmayan tüketimin sadece ekonomik yoksulluğa sebebiyet verdiğini görebiliriz.


Merkez bankasının para basması kalpazanın para basmasıyla aynı zararlı etkiye sebep olur. Kısmî rezerv bankacılığı (fractional-reserve banking) yoluyla para yaratma da aynı yıkıcı etkiyi yapar. Paranın genişlemesi yıkıcı bir ekonomik unsur olarak üretken olmayan tüketimin altyapısını oluşturur.


Keynesçi açıklamaya göre, resesyon sürecinde tüketiciler harcamalarını azaltma eğilimine girdiklerinde duruma el atıp harcamaları arttırmak hükümetin görevidir. Mesela, hükümet yerde çukurlar açmak üzere bir sürü işsiz bireyi istihdam edebilir.


Bu işçilere hükümetin ödeyeceği para tüketimlerini arttıracak, bu da ekonomideki genel geliri yükseltecektir. Bu yaklaşıma göre, yerdeki çukurların bireylerin refahına katkısı olup olmadığının bir manası yoktur. Önemli olan insanlara ödeme yapılması ve daha sonra bu paranın tüketimi arttıracak şekilde harcanmasıdır.


Hükümet ise parayı böyle kazanmaz. Devletler refah oluşturamaz. O hâlde devlet refah oluşturmayan projelerde istihdam edilen insanların parasını nasıl ödeyecektir? Devlet ancak vergiler, merkez bankasının para basması veya borçlanma yoluyla para temin edebilir. Dış borçlanmayı dışta tutarsak sonuç, refahı, yaratanlardan alıp kamu faaliyetlerine aktarmak demektir. Bu durum para basmakla ulaşılacak sonuçla, yani üretken olmayan tüketimin harekete geçirilmesi ile aynıdır.



Hükümetin sadece vatandaşlarından aldığını harcayıp yatırımda kullanabileceği, ilâve harcama ve yatırımların vatandaşların harcama ve yatırımlarını mümkün olan en yüksek düzeye göre kısıtlayacağı gerçeğini bir kere daha vurgulamak gereklidir.

Buradan, refah yaratıcı etkisi olmayan hükümetin ekonomiyi büyütemeyeceği sonucuna da ulaşırız. Popüler inancın tersine kamu harcamaları arttıkça ekonominin sağlığı bozulacak, dolayısıyla ekonomik büyüme bundan zarar görecektir.


Dünya ekonomilerini kurtarma amaçlı destek paketleri aslında önümüzdeki aylarda daha fazla sefaletin de temelini atmaktadır. Güçlü hükümet müdahalesi yanlısı birçok yorumcu ve ekonomi uzmanı asla bu fonların nasıl temin edilebileceğini sormamaktadır. Burada fon ile gerçek şeyleri kastediyoruz: tüm bu ekmek ve patatesler nereden gelecek?


Keynesçilik sempatizanları geçmiş onyıllarda üretken olmayan tüketime hız veren şeyin maliye ve para politikaları olduğunu görmezden gelmektedir. Tüm bunların sonucu, oluşan büyük balonlardır. Aynı Keynesçi politikalar -gerçek üretici güçleri zedeleyen politikalar- daha da fazla uygulanarak nasıl olur da ekonomiyi diriltebilir?


Şu anda ihtiyaç duyulan şey daha fazla Keynesçi politika değil, tersine gerçek anlamda refahı sağlayacak olan üreticilere imkân sunacak politikalardır. İhtiyaç duyulan üretken tüketimdir. Daha fazla kamu harcaması ve merkez bankalarının devasa miktarlarda para basmaları sadece üretken olmayan tüketimi güçlendirecek, böylece de anlamlı bir ekonomik kurtuluşun reçetelerini geciktirecektir.


 

Yazar: Frank Shostak Frank Shostak, Mises Enstitüsü bünyesinde çalışan bir akademisyendir. Lisans derecesini Hebrew Üniversitesi’nden, yüksek lisans derecesini Witwatersrand Üniversitesi’nden ve doktora derecesini Rands Afrikaanse Üniversitesi’nden alan Shostak, Pretoria Üniversitesi ve Witwatersrand Üniversitesi Lisansüstü İşletme Okulu’nda öğretim üyeliği yapmıştır. Danışmanlık şirketi Applied Austrian School Economics, finansal piyasalar ve küresel ekonomiler hakkında derinlemesine değerlendirmeler ve raporlar sunmaktadır. E-posta adresi üzerinden irtibat kurabilirsiniz.

Çevirmen: Bahadır Akın

Editör: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin “Do We Need More of Keynes Now?” adlı yazısından tercüme edilmiştir.
130 görüntüleme1 yorum

1 commentaire


Keynes olmasa sıcak yatak bulamazdık, Keynes sayesinde sıcak yatak var. 😴😴😴😴

J'aime
bottom of page