top of page

“Fikrî Mülkiyet” Aslında Neden Mülkiyet Değildir?

Erdi Serdar - 11.07.2022


Mülkiyetin temeliyle ilgili yazmış olduğum yazının üzerine fikrî mülkiyet kavramına değinmek istiyorum. Liberteryenler arasında tartışmalara sebep olan birkaç konudan biri de fikrî mülkiyettir. Fikrî mülkiyet kavramı kabaca bir fikrin yaratıcısına, o fikrin uygulandığı fiziksel mallar üzerinde kontrol yetkisi tanıyan bir hakkı ifade eder. Kimi liberteryenler fikrî mülkiyetin meşru ve gerekli olduğunu iddia eder, kimisi ise buna şiddetle karşı çıkar. Bu yazı, fikrî mülkiyetin reddedilmesi gerektiğini söyleyen görüşü ele alıyor.


Mülkiyetin Temel Şartı: Kıtlık (Scarcity)

İnsanlar arasında uyuşmazlıkların ortaya çıkması mülkiyet kavramını daha iyi anlamamızı gerektiriyor. Liberteryen doğal hukuk teorisine göre,

  1. Her insanın bedeni kendisine aittir. (Self-ownership)

  2. Doğadaki mallar başlangıçta sahipsizdir.

  3. Doğadaki sahipsiz malı ilk kullanarak dönüştüren kişi o malın sahibi olur. (Homesteading)

  4. Her insan gönüllü ilişki sonucunda elde ettiği malın sahibi olur. (Free trade)


Bu kuralları neden kabul ettiğimiz sorusu bu yazının konusu değil. Mülkiyetin kazanımıyla ilgili liberteryen teoriyi ortaya koymuş olsak da fikrî mülkiyeti bu teoriye nasıl uygulayacağımıza karar vermeden önce kavramın kendisini tartışmak daha doğru olacak.


Herhangi bir mal üzerinde uyuşmazlık çıkması ve bu sebeple o malla ilgili kararı verecek olan kişinin tespit edilmesi gerekliliği ancak ve ancak o malın kıt olması durumunda mümkündür. Kıt olmayan mal, mülkiyete konu olamaz. Ancak ve ancak aynı mal üzerinde birden fazla insan anlaşmazlığa düşebilir. Soluduğumuz hava kıt olmadığı için iktisadî bir mal değildir, dileyen kişi nefes alarak havaya ulaşabilir (havanın bir şekilde toplanıp depolanması veya başka bir amaç uğruna birileri tarafından kullanılması gibi durumlarda yapılacak yorum da değişecektir).


Hırsızlığa konu olan mal kıt olduğu için iki taraf arasında uyuşmazlık çıkmıştır; yaralama-öldürmenin uyuşmazlığa sebep olması insan bedenin kıt olmasından kaynaklanır. Borçların uyuşmazlık konusu olmasının sebebi sözleşmeye konu olan malların ve paranın kıt olmasıdır. Yalnızca kıt bir mal üzerinde farklı kişilerin farklı talepleri olursa uyuşmazlık ortaya çıkar. Sınırsız olan ve çaba sarf etmeksizin elde edilebilecek olan mal üzerinde uyuşmazlık çıkmaz. Dolayısıyla mülkiyet kavramına da ihtiyaç olmaz.


Fikir/Düşünce Kıt Mal mıdır?

Fikir dediğimiz şey insan zihninde belli olguların bir araya gelerek soyut bir görüntü oluşturmasıdır. Fikrin kendisi somut ve kıt bir mal değildir, çünkü her insan herhangi bir fikri başka insanların mülkiyetlerine müdahale etmeksizin benimseyebilir. Basit bir örnekle somutlaştıralım.


A kişisi doğada yanıcı olduğunu keşfettiği malları birbirine sürterek ateş yakılabileceğini ve ateşin kontrol altında tutulabileceğini fark ediyor. Bu yöntemin kendisi, başlı başına bir fikirdir. Fikir: “Doğadaki belli kaynakları belli şekilde reaksiyona sokunca ateş elde edilebilir.” Benzer şekilde, belli bir yöntemle ateş yaktıktan sonra “ateşin üzerinde et pişirilebilir” gibi bir fikir de söz konusu olabilir.


B kişisi, A’nın yaptıklarını gözlemliyor ve anlıyor. A’nın doğada uygulamış olduğu fikir artık B’nin ve diğer insanların da zihinlerinde oluşabilen somut görüntüden ibaret. B, aynı yöntemi kullanarak kendi kaynaklarıyla kendi bölgesinde ateş yakıyor. Bu durumda A ile B arasında uyuşmazlık çıkar mı? A, B’nin hırsız olduğunu, kendisinden fikir çaldığını ileri sürebilir mi?


B’nin yapmış olduğu şey, insan zihninde var olabilecek somut görüntüyü (bilgiyi, fikri) kendi mallarıyla başkasına hiçbir müdahale olmaksızın uygulamasıdır. A ile B arasında kıt mal üzerinde bir uyuşmazlık yoktur; her ikisi de kendi mülkiyetlerini kullanarak dilediklerini yapmakta serbesttir. İkisi de birbirine saldırmamaktadır. B’nin ateş yakma yöntemini A’dan öğrenmiş olması onun A’nın mülkiyetine saldırmış olduğu anlamına gelmez. A’nın bedeni, fikri, bilgisi ve malları hâlâ A’nın hakimiyeti alanındadır. A, dilediği zaman dilediği fikri dilediği şekilde kullanmaya devam edebilir.


Daha sonra B bu yöntemi kullanarak başka insanlar için ateş yakarsa ve bunun karşılığında onlardan mal alırsa A buna itiraz edebilir mi? B’nin A’ya ait(?) yöntemle refahını artırdığı iddia edilebilir mi?


Benzer mantık bir mızrakla avlanmak, sağlam baraka inşa etmek için belli malzemeleri kullanmak, tahtaları belli şekilde birleştirerek suda yüzebilen bir araç üretmek gibi sayısız örnek için geçerlidir.


Aynı mantık modern ekonomideki herhangi bir fikrî mülkiyet için de geçerlidir. Bir şirket belli bir yöntemi ve bilgiyi kullanarak aşı üretmişse artık o bilgi ve yöntem herkesçe bilinebilir hâle gelmiştir. (Elbette liberteryen düzende hiçbir şirket üretim yöntemini ve üretimin arkasındaki bilgiyi/fikri açıklamaya zorlanamaz). Yöntem ve bilgi başka insanlar tarafından benimsenmişse artık o insanlar da aynı yöntemi ve kendi mülklerini kullanarak aynı aşıyı üretebilir. Bu durumda yöntemi keşfeden şirketin mülküne bir saldırı gerçekleşmemiştir (üstteki ateş yakma örneğindeki gibi). Aşıyı bulan şirket, başka bir insanın aynı yöntemle aşı üretmesini ve aşıyı diğer insanlara para karşılığı satmasını engelleyemez. Engellerse ilk saldırıyı başlatmış olur.


Pratiğe Dair Endişeler Mülkiyet Kavramını Etkiler mi?

Bu noktada insanların aklına bazı sorular takılır. Bilgi ve fikir, mülkiyet kapsamına alınmazsa gelişmeler ve icatlar olabilir mi? İnsanların yeni şeyler bulmaya teşviki olur mu?


Öncelikle böyle bir endişenin var olması, kıt olmayan bir şeyin mülkiyet kapsamına dâhil edilmesini gerektirmez. Mülkiyet kavramını açıklamaya çalışmak, pratik hayatta arzu edilen sonucun ortaya çıkıp çıkmayacağını düşünmekten bağımsızdır. Aksi takdirde bir insan çıkıp köleliğin gerekli olduğunu, kölelik olmazsa insanların pamuk toplamaya teşvikinin olmayacağını da savunabilir. Pratik hayatta arzu edilen bir sonuç varsa eğer, o sonucu arzulayan kişi ve kişiler bir araya gelerek kendi mülklerini kullanacak ve belirlenen sonuca ulaşmaya çalışacaktır. Bir konsept, sadece ve sadece öyle arzu edildiği için mülkiyet kapsamına dâhil olmaz.


Ek olarak, modern fikrî mülkiyet konsepti en fazla 300 yıllık bir geçmişe sahiptir. Günümüzdeki gibi fikrî mülkiyet uygulamaları olmadan insanlık binlerce yıl boyunca gelişmiştir, üretmiştir. Son yüzyıllardaki gelişmenin görece daha fazla olmasının sebebi fikrî mülkiyet koruması değil, sermaye birikimi, girişim, sanayi devrimi gibi unsurlardır. Fikrî mülkiyet koruması olmaksızın insanların roman, şarkı, şiir yazmayacağı, yeni icatların peşinden gitmeyeceği, yeni ürünler ortaya koymayacağı fikri gerçeklikten uzak, yersiz bir endişedir.


Kaldı ki bir fikri ilk kez uygulayan kişi, belli bir süre için o ürünü piyasaya arz eden tek kişi olacaktır. Diğer insanların o fikri öğrenmesi, o fikrin uygulandığı ürünü piyasaya arz etmek için doğadaki kaynakları ve piyasadaki işgücünü toplaması, fikri daha kaliteli ve daha ucuz bir şekilde uygulaması zaman alacaktır. Bu zaman zarfı içinde fikrin yaratıcısı zaten belli bir refaha erişecektir. Bir süre sonra rakiplerin aynı fikirle üretime girişmesi serbest piyasadaki rekabet dediğimiz kavramın işlemesidir. Yaratılan fikirden kâr etme isteği, sözleşmelerle belli şekillerde uygulanabilir. Günümüzde dijital dünyada bunun örneklerine rastlamak mümkündür.


Kahve makinesinin üretilmesi için gerekli olan fikir mutlaka birileri tarafından ortaya atılmış ve uygulanmıştır. Gezegendeki herhangi bir insanın bu fikri kendi zihninde oluşturup kendi mallarıyla kahve makinesi yapması mümkündür. Ancak kahve makinesi üretiminde teşvik yokluğu gibi bir sorun yoktur. Kahve öğütücü, kalem, elektrik süpürgesi, bulaşık makinesi gibi sayısız ürünün arkasında bir fikir/yöntem yatar. Ancak bu fikir ve yöntem kimsenin tekelinde değildir (ya da olmamalıdır), herkesin kullanımına açıktır. Herkesin aynı fikirleri kullanıyor olması insanları üretimden alıkoymaz, teşvikin azalmasına sebep olmaz. Aksine, rekabet dediğimiz şey tam olarak budur ve rekabetin engellenmemesi başlı başına üretime teşviktir. Her ürün kendi özelliklerini içinde barındırır ve sunulan fiyatıyla birlikte arz-talebe konu olur.


Fikrî Mülkiyet Yasaları Aslında Bir İmtiyaz/Tekel Yaratır mı?

Fikir, kullanılmakla azalmayacağına göre (kıt olmadığına göre) fikrî mülkiyet yasaları ne işe yarar?


A kişisinin toplumdaki diğer insanlarla anlaşarak “doğadaki bazı kaynakları bir araya getirerek ateş yakma” fikrinin sadece ve sadece A tarafından kullanılabileceği görüşünü uygulattığını düşünelim. B kendi mallarıyla, kimseye saldırmadan ateş yakarsa A veya A’nın yetki verdiği bir insan B’nin yanına gidecek ve B’yi kuvvet kullanarak engelleyecektir. B zaten ateşi yakmışsa B’yi cezalandıracaktır. Bu engelleme ve cezalandırma işleminin A dışındaki herkese uygulanması hâlinde karşımıza çıkan görüntü nettir: Tekel.


Örneği verilen toplumda ateş yakma hizmeti almak isteyen insanların başvurabileceği tek insan A olarak belirlenmiştir. Bu belirleme işlemi güç kullanmaksızın gerçekleşemez. Fikri kullanmak isteyen insanlar ya A’nın talep ettiği şeyleri A’ya vermek zorundadır ya da fikri kullanmaları zorla engellenecektir. Bunun sonucunda ise A gittikçe zenginleşecek, ancak ateş yakma işlemini yapmaya hazır olan diğer insanların zenginleşmesi kuvvet yoluyla engellenmiş olacaktır. Zamanla A ile diğer insanlar arasındaki refah farkı açılacaktır.


Modern dünyada telif hakları, patent gibi fikrî mülkiyet korumalarının işlevi de aynıdır. Marka meselesinde dolandırıcılık durumu farklıdır. Burada fikrî mülkiyet ihlali değil, sözleşme ihlali vardır ve temel liberteryen ilkelere göre dolandırıcılık zaten kabul edilemez. Sözleşme ihlali olmayan ve başkalarının mülkiyet hakkına ilk saldırıyı başlatmayan bir eylemin bir grup tarafından engellenmesi elbette ki o grup lehine ve diğer insanların aleyhine bir sonuç doğurur. Fikrî mülkiyet şemsiyesi altına giren insan grubunun artık ürün kalitesini ve ucuzluğunu dert etmesine gerek kalmaz; kalite düşmeye ve fiyat artmaya eğilimli hâle gelir.


Özetle, fikrî mülkiyet yasaları bir grup insanı piyasada tekel hâline getiren, liberteryen mülkiyet teorisine göre temellendirilmesi ve savunulması mümkün olmayan, pratikte toplumun tamamı göz önüne alındığında zararlı sonuçlara sebebiyet veren saldırgan regülasyonlardır.


Sonuç

  1. Mülkiyet, kıt mal üzerindeki sahipliktir.

  2. Fikir/bilgi/yöntem/düşünce kıt değildir.

  3. Fikrin kendisi başlı başına fiziksel kuvvetle kontrol edilemez; ancak maddi olarak var olan malların bir araya getirilmesiyle bir fikir uygulanıp kontrol edilebilir.

  4. Bir kez kullanılan fikir, artık diğer herkesin kullanabileceği zihinsel bir faaliyet hâline gelmiştir.

  5. Yepyeni bir fikir bulmuş olmak veya o fikri ilk kullanan kişi olmak, başkalarının aynı fikri kullanmasını engelleme hakkı doğurmaz.

  6. Teşvik, heves gibi pratik hayata ilişkin endişeler, fikrî mülkiyet kavramını haklı çıkarmaz. Tarih boyunca insanlar bulmuş, icat etmiş ve keşfetmiştir.

  7. Her insan, başkasının mülküne saldırı başlatmaksızın dilediği fikri dilediği şekilde kullanabilir.

  8. Fikrî mülkiyet gerekçesiyle bir insanı engellemek veya yaptırıma tâbi tutmak o insana karşı ilk saldırıyı başlatmaktır.

  9. Fikrî mülkiyet yasalarından faydalanan insanlar, diğer insanların aleyhine olacak şekilde zenginleşir.


 

195 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page