top of page

Hepimiz Piyasaya Muhtacız


Ludwig von Mises sundurmada otururken kitap okuyor.

Kahve içmek için Brezilya’da bir kahve tarlasına, bir açık deniz ticaret gemisine ve bir kahve kavurma tesisine sahip olmam gerekmez, her ne kadar masama bir fincan kahve getirmek için tüm bu üretim araçlarının kullanılması gerekse de. Başkalarının tüm bu üretim araçlarına sahip olmaları ve bunları kullanmaları benim için yeterlidir.¹
Ludwig von Mises

Hiçbirimiz soframızda hazır bulunacak bir fincan kahve için gerekli olan araçlara ve teknolojik üretim bilgisine sahip değiliz. Yalnızca kahve için değil, her gün kullanıp tükettiğimiz pek çok şey için de durum böyledir. Bunun için bir piyasaya ihtiyaç duyarız: Kaynaklarını üretime adamaya arzulu tüccarlara, mal sahiplerine, tasarruf sahiplerine, yatırımcılara ve girişimcilere ihtiyacımız vardır.


Günümüzün küresel piyasa ekonomisinde sabah kahvemizi sağlayan çok sayıda mübadele olmalıdır. Bu mübadele sürecinde birbirlerini tanımaları gerekmeyen pek çok insan yer almaktadır. Pek çok katılımcı muhtemelen bu şeylerin geniş ölçekli planlamasına nasıl katkıda bulunduğundan habersizdir. (Uzmanlıklarıyla bu sürece katkıda bulunmuş kişilerin bazıları bugün hayatta bile olmayabilirler.) Nihayet, göreceli olarak küçük görevler üstlenmiş olan herkes kahvaltı masamıza kahvenin gelmesine yardımcı olur. Tarladan soframızdaki kahveye, karmaşık üretim sürecinin her aşamasında, girişimciler pek çok katılımcının eylemlerini koordine ederler. Bunun için bir piyasaya ihtiyaç vardır.


Bir Sözleşme Toplumunda Özel Mülkiyet

Bugün bir sözleşme toplumunda yaşıyoruz. Mülkiyet ne kral ne de diktatör tarafından kontrol edilmektedir. Çoğunlukla özel mülkiyete aittir ve gönüllü mübadele yoluyla edinilmiştir.² Hukuk, özel mülk sahiplerinin haklarını belirler ve -en azından teorik olarak- elinden geldiğince korur. Mülkiyet sahibinin en önemli hakkı mülkiyetini istediği gibi kullanma, mülkiyetinin kullanımı üzerinde de kontrol gücüne sahip olma hakkıdır. Mülk sahipleri mülkiyetleri altında olan şeyleri istedikleri gibi kullanma hakkını bir kere elde ettiklerinde, sözleşme yoluyla mülklerini birbirleriyle takas edebilir, mülklerini satabilir, devredebilir veya miras bırakabilirler. Sonuç olarak, mübadeleler ve piyasalar vardır ve bu vesileyle insanlara daha iyi yiyecek, giysi ve korunma sağlanır.


Bir piyasa toplumunda tüketim mallarının sahibi onların nasıl kullanılacağına karar vermekte serbesttir. Sahipleri bunları tüketebilir, hibe edebilir, miras olarak bırakabilir veya onlara isteyerek zarar verebilirler. Başkalarının haklarına müdahale etmedikleri sürece bunları serbestçe yapabilirler.


Ancak, üretim mallarının sahipleri, bunları tam olarak istedikleri gibi kullanma konusunda tüketim mallarının sahipleri kadar özgür değildir. Mal sahipleri üretim faktörleri üzerinde meşru olarak tasarrufta bulunma hakkına sahip olsalar da, bunu iktisadî bağlamda, yani piyasa kuralları gereğince, başkalarının isteklerini dikkate almaksızın yapmakta tamamen özgür olamazlar. Bu anlamda, meşru mal sahipleri, kendi kişisel emekleri de dâhil olmak üzere, üretim faktörlerinin tek sahibi konumunda olmazlar. Meşru mülk sahipleri olarak ekonomik kontrolü ancak üretim faktörlerini tüketicilerin tercih ettiği malların üretimine adamaya istekli oldukları takdirde ellerinde tutabileceklerdir. Eğer tüketicilerin istemediği malları üretirlerse, mali kayıplara uğrayacak ve üretim mallarını -iflas yoluyla ya da onları satın alan rakiplerine devrederek- kaybedeceklerdir. Üretim mallarının meşru sahipleri, bu malları yalnızca tüketicilere bağlı koşullar sayesinde ellerinde tutarlar.


O hâlde serbest piyasa koşulları altında üretim faktörlerinin iki taraflı sahipliği söz konusudur. Bir tarafta malikin doğrudan, fiziksel ve meşru/yasal sahiplenişi; diğer tarafta, üretilen mal ve hizmetleri tüketenlerin dolaylı, sosyal ve iktisadî sahipliği söz konusudur. Bu da, mal sahiplerini üretim faktörlerinin kontrolünü, doğal özellikleri ve ekonomik tercihleri üretim sürecine rehberlik eden tüketicilerle paylaşmaya zorlamaktadır.³


Sözleşme Toplumunda Üretim

Herhangi bir tüketim malını -kahve, ekmek, takım elbise, giysi, ev gibi basit mallar da olsa- üretme süreci, gereken hammaddelerin bir araya getirilmesi, bulundukları yerden taşınması, üretim için gerekli makine ve ekipmanın imalatı, üretilen malların müşterilere sunulması için gereken şeylerin yapılması tek bir kişinin muhtemelen kavrayamayacağı kadar karmaşıktır. Her gün milyonlarca tüketim malı piyasalara arz edilmekte, bunların büyük bir kısmı da otomobiller, uçaklar, tekstil ürünleri, bilgisayarlar, elektrikli ve elektronik ev ürünleri gibi karmaşık mallardan oluşmaktadır. Bu tüketim mallarının herhangi birinin ortaya çıkması için gereken üretim faktörleri -doğal kaynak, emek ve sermaye- tüm dünya genelinden nasıl bir araya getiriliyor ve bir planlamacının direktifleri olmaksızın üretim hattına nasıl yönlendiriliyor? Mesela, sabah kahvemiz soframıza nasıl ulaşıyor? Cevap açık; bize bu iyiliği yapan, piyasadır.


İş bölümünün olduğu bir piyasa toplumunda kahveler tüketicilerin istekleri doğrultusunda yetiştirilir ve kahvaltı masalarına gönderilir. Her ne kadar tüketicilerin kahve tarlaları, kahve kavurma tesisleri ve açık deniz ticaret gemileri olmasa da, satın alma veya almama davranışları mülk sahiplerine çeşitli üretim faktörlerini nasıl kullanacaklarını gösterir. Birçok faktörün bir araya getirilmesiyle kompleks bir piyasa işlemleri ağı gelişir. Bazı tarla sahipleri kahve yetiştirme konusunda uzmanlaşır, bazı yatırımcılar kahve kavurma tesisi açar ve bazıları da kahveleri piyasaya ulaştırmak için gemiler, trenler, uçaklar gibi lojistik sistemler inşa eder. Girişimciler düzenleyici ve çare bulucu kişilerdir. Yani bir piyasa toplumunda üretim faktörlerinin meşru sahipleri son sözü söyleme konumunda değildir. Kahveyi satın alıp içen ve üretim faktörlerinin nasıl kullanılacağını doğal veya ekonomik davranışlarıyla belirleyenler tüketicilerdir.


Adam Smith’in “insan doğasındaki ... trampa, takas ve mübadele eğilimi” olarak adlandırdığı durumun bir sonucu olarak, mülk sahipliği sürekli bir devinim hâlindedir. Dünya genelinde mülk sahipliği dağılımı günden güne, dakikadan dakikaya değişmektedir. Üretim malı sahipleri müşterilerine daha iyi hizmet sunabilmek için daima üretimlerini yeniden düzenlerler. Üretim malları sahiplerinin, müşterilerin tercihlerinin yönlendirmesiyle üretim üzerinde oluşan kontrollerine duyarlılıkları sebebiyle, tüketicilere daha iyiyi sağlamak üzere sözleşme toplumunda artan bir trend oluşur. Bunun sonucunda, tüketiciler sadece daha fazla yiyecek, giyecek ve barınma imkânına değil, istedikleri pek çok diğer mal ve hizmete de ulaşacaklardır. Ve işte bunun için de bir piyasa gerekir.


Dipnotlar:

1. Ludwig von Mises, Socialism, s. 41.

2. Zorla veya hile ile elde edilen mülk yasal olarak sahiplenilmiş sayılmaz; yasanın gözünde hırsız asla mülk edinemez.

3. Ludwig von Mises, Socialism, ss. 40-41,

4. The Freeman dergisinin 1958 Aralık sayısında Leonard E. Read’in “I, Pencil” (Ben, Kalem) başlıklı yazısına bakınız. Yazıda, kalem gibi basit bir şeyin üretimindeki karmaşıklıkla başa çıkabilmek için “bir piyasanın gerekliliği” örneklenmektedir.

5. Adam Smith, The Wealth of Nations, Edwin Cannan, ed. (New York: Modern Library, 1977), s. 130.


 

Bettina Bien Greaves, Ludwig von Mises Enstitüsü’nün kıdemli bir akademisyeniydi. Ludwig von Mises’in New York Üniversitesi’ndeki seminerine katıldıktan sonraki uzun yıllar Mises’in asistanı olarak çalıştı.

Çevirmen: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı, The Freeman dergisinin 1997 yılı Şubat sayısında yayınlanmış “It Takes a Market” adlı makaleden tercüme edilmiştir.
150 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page