Antony P. Mueller - 24.12.2022
Ludwig von Mises, 1922’de sosyalizm üzerine yazdığı Die Gemeinwirtschaft adlı kitabında, sosyalizmin çekiciliğini Marx’ın doktrininin hem etik hem de bilimsel olacağı iddiasına bağlar. Ancak gerçekte Marksizm, dünyevi bir cennet vaat eden ancak uygarlığın kendisini tehdit eden metafizik bir dogmayı temsil etmektedir.
Sosyalizmin Kaçınılmazlığı Tezi
Marksizme göre ahlâksız kapitalist ekonomilerin yerini daha yüksek ahlâkî standartları karşılayan sosyalist sistemler alacaktır. Sosyalizm, irrasyonel özel iktisadî düzeni ortadan kaldırmayı ve rasyonel, planlı bir ekonomi kurmayı vaat eder. Sosyalistler hiyerarşik kapitalist üretimin yerini itaatin olmadığı işbirliğine, kooperasyona dayalı bir düzene bırakacağını ilan ederler:
Sosyalizm, ahlâkî ve makul olduğu için uğrunda çaba göstermemiz gereken bir hedef olarak görünür. Mesele, cehaletin ve kötü niyetin sosyalizmin gelişine karşı koyduğu direnci aşmaktır.
Etik ve bilimin bu sinsi ve kalleşçe birleşimi, sosyalizmin kaçınılmaz olduğu iddiasını da beraberinde getirmektedir. Marx, komünizmin gelişinin tarihin sonunu ve tüm tarihsel mücadelelerin ödülünü temsil ettiğini ilan eder. Sosyalistler, “kaçamayacağımız karanlık bir gücün insanlığı yavaş yavaş daha yüksek toplumsal ve ahlâkî varoluş biçimlerine götürdüğüne inanırlar. Tarih ilerleyen bir arınma sürecidir ve bu sürecin sonunda mükemmeliyet olarak sosyalizm ortaya çıkar.”
Karl Marx kendi yaklaşımını “materyalistik tarih anlayışı” olarak adlandırmıştır. Onun teorisi sosyalizmin doğal güçlerin kaçınılmaz sonucu olduğunu ileri sürer. Marx’ın tarihsel materyalizmi anlamlı birkaç bileşen içerir. İlk olarak, tarihsel dönemlerin genel toplumsal yapısını belirlemeyi amaçlayan belirli bir tarihsel-sosyolojik araştırma metodolojisini ifade eder. İkincisi, sosyolojik bir doktrin olarak tarihsel materyalizm, sınıf mücadelesinin belirleyici tarihsel güç olduğu tezini içerir. Son olarak da Marksist tarihsel perspektif, insan yaşamının amacını ve hedefini kapsayan bir ilerleme teorisidir.
Yaklaşmakta olan sosyalist sistemin bilimsel kaçınılmazlığını ileri sürerek, tarihsel materyalizmin pratik etkinliği gösterilmiş olur. Eğer sosyalizm insan uygarlığının olumlu bir sonucuysa, sosyalizme yönelik tüm gerçek ve hayalî eleştiriler de gericilik sayılacaktır. Bu nedenle, sosyalizm karşıtlarına karşı mücadele etik bir mücadeledir. Sosyalizmi eleştirenler, cennete giden yolu kapattıkları için gerici olarak damgalanmalıdır. Marx ve müritlerinin gözünde sosyalizme karşı savaşmak, fuzuli olmasından dolayı özellikle kötüdür. Sosyalizm ne olursa olsun kazanacaktır; bu nedenle, nihai zafere karşı herhangi bir muhalefet sadece işçi sınıfının kapitalizm altındaki yoksunluğunu uzatacak ve sosyalist cennetin gelişini geciktirecektir.
Mises’in açıkladığı gibi, sosyalist fikirlerin yayılmasını sosyalizmin kaçınılmazlığına olan inançtan daha fazla teşvik eden çok az iddia vardır. Sosyalizmin muhalifleri bile bu doktrinin büyüsüne kapılmışlardır. Direnişin faydasızlığı algısı onları çoğu zaman âdeta paralize etmiştir. Özellikle “okumuş, eğitimli kesim”, sosyalizmin temsil ettiğini iddia ettiği sosyal ve siyasî ilerlemeyi savunmadıklarında eski kafalı olarak algılanmaktan korkma eğilimindedirler. Mises bunu kendi zamanında gözlemlemişti ve o zamandan bu yana çok az şey değişti. Kamuoyu giderek klasik liberalleri (özel mülkiyet ve bireysel özgürlükten yana olanları) gerici olarak etiketlemekte ve daha fazla sosyalizmin daha fazla ilerleme anlamına geldiğini varsaymaktadır.
Kurtuluş Beklentisi
Belirli tarihsel gelişmelerin kaçınılmaz olduğu fikri açıkça metafizik olsa da insanları bugüne kadar büyülemiş ve cezbetmiştir. Şiliazm (chiliasm, binyılcılık; ölümünün bininci yıldönümünde İsa’nın döneceğine ve şahsi saltanatının vuku bulacağına dair inanç) misali dinî bir kurtuluş vaadi olan inanışların büyüsünden kaçabilen çok az kişi vardır. Yine de dinî köklerinden koparılan Marksist sosyalizm altında barış ve refah vaadi, nihayetinde siyasî devrim için bir kışkırtmaya dönüşür. Bu siyasî dönüşümle birlikte Marx, Yahudi-Hıristiyan eskatolojik (kıyametbilimsel) kurtuluş beklentisini yeniden yorumlar. 18. yüzyıl rasyonalistleri ve 19. yüzyıl materyalistleriyle uyum içinde, Marksizm kurtuluş olayını küresel bir sosyopolitik devrim olarak sekülerleştirir. Marksizm’de tarihsel gelişimin felsefî, antroposentrik metafiziği esasen dinî olanla aynıdır. Ölçüsüz, coşkun ve abartılı hayal gücü ile gündelik ağırbaşlılığın tuhaf karışımı ve kurtuluş ilanının kaba materyalist içeriği, en kadim mesihçi kehanetlerle ortaklık gösterir.
Sosyalizm hem bilimsel hem de metafizik olarak görüldüğü sürece, kurtuluşa dair şiliastik (binyılcı) iddiası rasyonel eleştiriden muaf kalacaktır. Bu nedenle, Marksizmle rasyonel ya da bilimsel olarak uğraşmak anlamsızdır. Sosyalizm eleştirmenleri sosyalizmin mistik inançlarına karşı başarısız bir şekilde mücadele etmektedir: “Fanatiklere bir şey öğretilemez” diye yazar Mises.
Başarısız Ütopya Olarak Sosyalizm
Marksist siyasî propaganda, sosyalizmin daha üretken, ahlâken daha üstün ve kaçınılmaz olduğu yönündeki inançlarla ilgilidir. Bu bağlamda Marksizm şiliazmın ötesine geçer ve öğretilerini bir “bilim” olarak meşrulaştırır. Marksizm serbest ticarete ve özel mülkiyete karşıdır. Sosyalistler piyasa ekonomisinin bireyci ve dolayısıyla toplum karşıtı olduğunu iddia ederler; oysa bunun gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Marksizm yanlış bir şekilde kapitalizmin toplumsal yapıyı atomize ettiğini iddia eder. Mises’in işaret ettiği gibi, bunun tam tersi doğrudur çünkü piyasalar doğası gereği toplumsal olgulardır:
Toplumsal bağları yaratan yalnızca iş bölümüdür, yani iş bölümü nihai toplumsal olgudur. Ulusal ve devlet ekonomilerini savunanlar evrensel toplum düzenini yıkmaya çalışırlar. Sınıf mücadelesi yoluyla insanlar arasındaki toplumsal iş bölümünü yok etmeye çalışan herkes antisosyaldir, toplum karşıtıdır.
Marksizm sosyal bir felsefe olduğunu iddia eder, ancak liberal kapitalizmin kooperatif, dayanışmacı doğasına ilişkin kavrayışlara karşı çıkar. Aksine, Marksizm toplum karşıtıdır. Mises bizi şöyle uyarır: “Serbest piyasa iş bölümüne dayalı liberal toplumun çöküşü, bilinen tarihteki hiçbir şeyle uzaktan yakından kıyaslanamayacak bir dünya felaketini beraberinde getirecektir. Hiçbir ulus bundan kurtulamayacaktır.” Tarihi sınıf mücadelesine indirgemenin saçmalığına rağmen, Marksizmin siyaset üzerinde bugüne kadar devam eden muazzam bir etkisi olmuştur.
Mises, Die Gemeinwirtschaft’ı yüz yıldan fazla bir süre önce yayınladı ve sosyalizmin başarısızlıkları bugün daha da bariz hâle geldi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü, komünizmin vaat ettiklerinin tam tersini gerçekleştirdiğini göstermiştir. İlk sosyalistler, sınıfsız bir toplumda özel mülkiyete dayalı bir toplumdan daha yüksek üretkenlik olacağına inanırken, Sovyet devrimci lideri Vladimir Lenin, Sovyet Rusya’nın kuruluşundan kısa bir süre sonra, proletarya diktatörlüğünün tarihte hiç olmadığı kadar büyük acılar getirdiğini ve önlerindeki görevin sefaletin âdil bir şekilde dağıtılması olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır.
Sosyalizm, vaatlerinde başarısız olmuştur. Bu doktrin hem pratikte hem de teoride çürütülmüştür. Sosyalistler Mises’in argümanlarına kulak vermiş olsalardı, tarımsal kolektifleştirmenin sonuçlarından da kurtulmuş olacaklardı. Milyonlarca insanın ölümüne neden olan 1930’ların başındaki Holodomor ya da Büyük Kıtlık, bu sosyalist hatanın bir sonucuydu. Mülkiyet haklarını ortadan kaldırıp tarımı kolektifleştirirken verimliliği artırabileceklerine inanıyorlardı. Fena hâlde yanıldılar.
Sosyalizmin korkunç mirasına rağmen, antikapitalist hareketler tekrar tekrar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Mises, kapitalizmde en büyük başarısını yaşamış olan yüksek verimli iş bölümünün her zaman tehlike altında kalacağı uyarısında bulunur. Antikültürel eğilimler kapitalist toplumun kendi içinde de gelişir. Her uygarlığın, sosyalist hareketlerin iktidara geldiği toplumların üzerine çöken ayrışma ruhuna yenik düşme riski taşıdığının farkında olmak gerekir.
Comments