Antony P. Mueller - 21.09.2018
Sovyetler Birliği’nin çöküşü Marksizmi sadece kısa bir süreliğine susturdu. Karl Marx’ın düşüncelerinin ölümcül cazibesi ise geri döndü. Tabii, doğru oldukları için değil, yanlış oldukları için. Marksizm, hınç ve kıskançlığı toplumsal bir soruna dönüştürmeye hizmet eder. Marksizm çekicidir çünkü bu ideoloji kişisel öfkeyi ateşlemek ve öfkeyi siyasî bir gündeme dönüştürmek için devasa bir zehir cephaneliği sunmaktadır. Burada Marksizmin yanlış fikirlerinden sadece birkaçına değineceğiz: Piyasa ekonomisinde kapitalistin ve eşitsizliğin rolü ile kâr ve zararın işlevi.
Bir: Kapitalistlerin Rolü
Kapitalist, Marksistler için piyasa ekonomisinin karanlık öcüsüdür. O, kapitalist sistemin tüm kötülüklerinin vücut bulmuş hâlidir. Karl Marx kapitalistin oynadığı rolü tamamen yanlış anlamıştır. Kapitalisti, işbirlikçisi Friedrich Engels’te olduğu gibi, bir servete sahip olan ve kâr payı ve faiz ödemeleri alan, kendi başarısı olmayan bir rantiye olarak tanımlamıştır.
Komünist işçi hareketi liderinin biyografi yazarları, Marx’ın hiçbir zaman bir fabrikayı içeriden görmediğini iddia ederler. Dünyayı fethetmeye yönelik Marksist projenin mali sponsoru olan Friedrich Engels, babasının biriktirdiği ve oğlunun sadece Karl Marx’ın ve sosyalist hareketin destekçisi olarak değil, aynı zamanda bir playboy olarak da harcayacağı bir servetin varisiydi. Engels, özellikle sosyalist yazarın önce babasından sonra da karısından kalan mirası çarçur etmesinden sonraki dönemde Karl Marx’ı mali açıdan ayakta tutmuştur.
Marx ve halefleri, kapitalistlerin ekonominin sermaye yapısını önceden finanse ettiklerini ve koruduklarını görmezden gelirler. Sermaye oluşumu, her şeyden önce, kişinin tüm tüketim potansiyelini kullanmaktan kaçınmasını gerektirir. Kapitalistler, emtia kullanıma hazır bitmiş ürün olarak tüketiciye ulaşana kadar üretim süreçlerini finanse ederek bunu yapanlardır.
Kapitalistlerin piyasa ekonomisindeki rolünü anlamak için, her ürünün tüketiciye ulaşana kadar uzun bir üretim sürecinden geçtiğini göz önünde bulundurmak gerekir. Bu üretim süreci, planlama sürecinden başlayıp farklı işleme aşamalarından geçerek malların depolara, sergi ve satış odalarına ulaşmasına ve malların satılması için pazarlanmasına kadar uzanır. Hasılat ancak nihai malın satılmasıyla elde edilir.
[Antony P. Mueller’in yazmış olduğu ilgili makale: Kapitalistler Neye Yarar?]
Kapitalistin tüketiciden gelir elde etmesine kadar zaman geçer ve tüm süreç risk ve belirsizliğe maruz kalır. Kapitalistler ödüllerini, bekleyerek, risk ve belirsizliklere katlanarak alırken, işçiler ücretlerini ürün nihai tüketiciye ulaşmadan çok önce düzenli olarak alırlar.
İki: Eşitsizlik
Kapitalizmin bir adaletsizlik olarak gelir ve servet eşitsizliği, sosyalistlerin sürekli suçlama konusudur. Marx piyasa ekonomisindeki eşitsizliğin özünü yanlış anlamış ve kapitalist mülkiyeti feodalizmde sahip olunan servetle aynı kategoriye koymuştur. Marx, başarısız projeler ortadan kalktığı için piyasa sürecinin eşitsizlik yarattığını kabul etmemiştir.
Sosyalistler servet biriktirmiş olanları görürler. Eşitsizlikten yakınırlar ve kapitalist sürecin, oyunun kaybedenlerini ortadan kaldıran bir eleme süreci olduğu gerçeğini görmezden gelirler. Rekabetçi bir piyasa ekonomisinde, “başarılı girişimci” ifadesi bir pleonazmı (dolambaçlı ve gereğinden fazla sözcüklerle meramını anlatmayı, laf kalabalığını) temsil eder çünkü başarılı olamayan işadamları piyasadan çekilmek ve müşterilerine daha iyi hizmet veren girişimcilere yer açmak zorunda kalırlar.
Piyasa rekabeti sürekli bir hata düzeltme süreci olarak işler. Piyasa rekabeti altında, yalnızca başarılı girişimciler, yani müşterilerin isteklerini karşılama konusunda zorlukları aşabilenler iş dünyasında kalacaktır. Başarısız işletmeler yok olmalıdır. İflaslar kapitalizmi üretken kılar ve piyasaların işlediğinin bir işaretidir. Piyasa ekonomisinin gerçekliğinde, Marksist “kapitalist sınıf” kurgusu mevcut değildir çünkü her katılımcı kendi katılımı için her gün mücadele etmek zorundadır ve serbest kapitalizmde hem giriş hem de çıkış kapıları ardına kadar açıktır.
Kapitalizmdeki eşitsizlik bir eleme sürecinin sonucudur. Başarısız girişimciler, projeleri ve ilişkili firmaları ile birlikte piyasadan kaybolurlar.
Üç: Kâr ve Zarar
Sosyalistler kapitalizmi bir “kâr ekonomisi” olarak suçlarlar. Kâr elde etmeyi başlıca seküler günah olarak itham ederler. Kârın karşıtı olarak zararı görmezden gelen sosyalistler, piyasa ekonomisinde kârın rolünü yanlış değerlendirmektedir. Satışlar ve maliyetler arasındaki farktan doğan kâr ve zarar, işletme sahibine şirketin kârlılığı hakkında bilgi verir. Kâr ve zarar ortadan kalkarsa, üretimin tüketicilere ne kadar iyi hizmet ettiğinin göstergesi de ortadan kalkar. Bu tür sinyaller olmadan üretim tesadüfen gerçekleşir ve üretim malların değerinden daha pahalıya mal olabilir. Bu nedenle, sosyalist ekonomilerde üretim, sonuçta ortaya çıkacak faydadan daha fazla maddi ve insan kaynağı sömürür. Sosyalistlerin kapitalizmde varlığından yakındığı insan emeğinin “sömürülmesi” sosyalizmde sistematik bir gerçekliktir.
Sovyetlerin Rusya’yı sanayileştirme çabalarında, sosyalizmin bu negatif toplamlı ekonomisi insan hayatı ve emeği açısından muazzam bir zarara yol açmıştır. Yeni milenyumun ikinci on yılında, kitlelerin bu keşfi Küba, Kuzey Kore ve Venezuela’da devam etmektedir. Karl Marx piyasa ekonomisini üretim anarşisi ile suçlasa da aslında kaostan muzdarip olan, sosyalist ekonomik sistemdir.
Planlamacılar, nüfusun içinde bulunduğu koşullara ilişkin araştırmalara dayanarak tüketim malları üretmek için planlar sunabilirler. Örneğin, planlamacılar nüfusun kaç çift ayakkabıya ihtiyacı olduğunu belirlemeye çalışabilir. Ancak planlamacılar bu hedeflere ulaşamazlar çünkü tüketicilerin ne istediğine dair güvenilir ve detaylı bir bilgiye sahip olmadıkları gibi, ayakkabı üretimiyle giyim, barınma ve gıda gibi acil tüketici ihtiyaçlarının karşılanması arasında nasıl bir maliyet farkı olacağına dair bir kılavuza da sahip değillerdir.
Piyasa Ekonomisinde Sıradan İnsanların Merkezî Rolü
Bir piyasa ekonomisinde, bu sorunun çözümü tek bir merkezî planlama otoritesinin elinde değildir; tüm piyasa katılımcıları değerlendirme sürecinde işbirliği yapar ve piyasa rekabetinin ortaya çıkardığı bu bireysel girişimlerin özel yeteneklerine göre malların üretimini farklı girişimci birimlere devreder. Her bir tüketici satın alma eyleminde kendi öznel değerlemesini ifade eder. Fiyatlar ve satılan miktarlar birer gösterge ve teşviktir.
Kapitalist piyasa ekonomisinde, üretim araçlarının sahipleri, değerleme sorununu çözmek için üretim sürecinin her aşamasında yer alırlar. Ancak sonuçta, tüketicilerin değerlemesi üretim sürecinde kullanılan sermayenin değerini belirler.
Comentarios