top of page

Rothbard İlerlemecilik Dinine Karşı

Joseph T. Salerno - 09.06.2022


Bu haftaki Rothbard Lisansüstü Semineri için ana metnimiz Murray Rothbard’ın Power and Market: Government and the Economy adlı kitabı, ekonomi teorisinin bir alanı olan müdahaleciliğin sistematik bir şekilde ele alınmasını içeriyor. Bu, geçmiş seminerlerden önemli bir açıdan farklı bir yaklaşımı temsil ediyor. Daha önceki seminerler, Mises veya Rothbard’ın düşüncelerinin çok daha geniş bir kapsamını ele alan metinlerine odaklanmıştı. Man, Economy, and State ve Human Action gibi önceki seminer metinleri iktisat teorisinin tamamını kapsamaktadır. Human Action, ayrıca, metodolojinin yanı sıra epistemoloji, siyaset felsefesi ve iktisat tarihi tartışmalarını da içermektedir. The Ethics of Liberty ve Economic Controversies gibi daha önceki Rothbard Lisansüstü Seminerlerinde kullanılan diğer metinler de geniş kapsamlıdır ve sırasıyla Rothbard’ın siyaset felsefesinin sistematik sunumunu, teorik ve uygulamalı iktisat üzerine denemelerinin geniş bir yelpazesini içerir.


Bu hafta, Rothbard Lisansüstü Semineri bilinçli olarak çok daha dar bir konu olan müdahaleciliğe odaklanıyor, çünkü bu konu 21. yüzyılın hâkim ideolojisi olan ilerlemeciliğin ekonomik programıdır. İlerlemecilik (progressivizm) bu konuma, Batı’nın eğitim, kültür, din, ekonomi ve siyaset kurumlarında İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra başlayan, 1960’larda ivme kazanan ve 1980’lerde süratle ilerleyen solcu bir “uzun yürüyüş” sonrasında ulaşmıştır. Ludwig von Mises, savaştan kısa bir süre sonra yazdığı ileri görüşlü bir notta, ilerici politika gündeminin özünün müdahalecilik olduğuna işaret etmiştir. Mises, ilericilerin öğretilerini “birbiriyle uyumsuz heterojen doktrinlerin çeşitli parçacıklarının karmakarışık bir bileşimi” olarak adlandırmıştır. Bu doktrinel cadı kazanına Marksizm, İngiliz Fabianizmi ve Prusya (Alman) tarihselcilik okulunu da dahil etmiştir. Ancak aralarındaki farklılıklar ne olursa olsun, tüm ilericiler iki noktada tutkuyla birleşmişlerdi. Bunlardan ilki, “çelişkilerin ve kötülüklerin kapitalizmin doğasında var olduğuna” inanmalarıydı. İkincisi ise kapitalizmin eşitsizliklerini ve mantıksızlıklarını ortadan kaldırmanın ve onu daha insanî ve rasyonel bir sisteme dönüştürmenin tek yolunun, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’da ortaya koydukları müdahalecilik programını uygulamak olduğunu savunmalarıydı. Mises’in de belirttiği gibi, “Komünist Manifesto [ilerlemeciler için] hem kılavuz kitap hem de kutsal kitaptır; insanlığın geleceği hakkında tek güvenilir bilgi kaynağı ve nihai siyasî tutum yasasıdır.


Açık olmak gerekirse, Komünist Manifesto’da ortaya konan sosyalizme giden kademeci, müdahaleci yol, Marx’ın daha sonraki yazılarında “küçük burjuva saçmalığı” olarak açıkça reddedilmiştir. Daha ileriki dönemlerin Marx’ı, işçilerin sürekli olarak güçsüzleşmesi, ekonomik krizlerin kötüleşmesi ve sermayenin giderek daha az elde toplanması proletaryanın ayaklanmasına ve kapitalist sistemi tek bir güçlü darbeyle yok etmesine neden olana kadar devrim koşullarının olgunlaşmasına izin verilmesini savunuyordu. Marx’ın nihai hedefini benimsemiş olsalar da ilerlemeciler müdahalecilik, karma ekonomi, demokratik sosyalizm ya da adına ne derseniz deyin, sosyalizme giden şiddet içermeyen, kademeci yolu seçerek tam kanlı Marksistlerden ayrılırlar. Bazı ilerlemeciler müdahaleciliği kapitalizmi yıkmanın ve tam sosyalist merkezî planlamaya ulaşmanın bir yöntemi olarak görmektedir. Diğerleri ise -muhtemelen bugün çoğunlukta olanlar- müdahaleciliği kapitalizmi ehlileştirmenin ve insanîleştirmenin bir aracı olarak görmekte ve onu “toplumun ekonomik örgütlenmesinin kalıcı bir sistemi” olarak işçi ve girişimcilerin üretici sınıfına kabul ettirmeye çalışmaktadır. Tabii bu iki varyant arasındaki fark konumuzun dışında. Savunucularının uzun vadedeki kesin hedefleri ne olursa olsun, müdahaleci politikalar aynı etkilere sahiptir. Piyasa fiyatlarını çarpıtır, kaynakları yanlış tahsis eder, girişimciliği tıkar ve yanlış yönlendirir, ekonomiyi istikrarsızlaştırır ve geliri üreticilerden asalak iktidar elitlerine ve onların seçmenleriyle yandaşlarına yeniden dağıtırlar.


Müdahaleciliği savunan pek çok siyasî ideoloji varken neden özellikle ilerlemecilere seslendim? Bunu yapmamın iki nedeni var. Birincisi, Murray Rothbard’ın da belirttiği gibi, gerçek dünyada özgürlüğü yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir strateji “soyut ve somutu bir araya getirmelidir; sadece soyut olarak elitlere saldırmamalı, özellikle mevcut devletçi sisteme, şu anda egemen sınıfları oluşturanlara odaklanmalıdır. Ve şu anda, yukarıda da belirttiğim gibi, ilerlemecilik çağımızın hâkim ideolojisidir. Yönetici sınıfımızın düşüncesine nüfuz etmekte ve üreticilere yönelik yağma ve baskılarına entelektüel bir kılıf sağlamaktadır. Dolayısıyla, müdahaleciliğin farazi bir ekonomiyi ne kadar çok verimsizliğe, yanlış tahsise, tekelci ve enflasyonist kazanç ve kayıplara maruz bıraktığına işaret eden soyut bir ekonomik analizle yetinemeyiz. Eğer iktisat teorisi sadece bir salon oyunu olmaktan öteye geçecekse, o zaman özgürlüğü savunma ve geliştirme savaşında bir silah olarak kullanılması da gerekir. Hem ekonomik gerçeği hem de tarihsel kavrayışı, belirli, gerçek dünya müdahalelerinden yararlanan somut grupları ifşa etmek ve çok daha geniş bir üretici grubunu bu müdahaleler nedeniyle mağduriyetleri konusunda uyandırmak için kullanmalıyız.


Bu da beni müdahalecilik ile ilerlemecilik ideolojisi arasındaki ilişkiyi vurgulamamın ikinci nedenine getiriyor. Çünkü ilerlemecilik burada ve şimdi için bir ekonomik programdan çok daha fazlasıdır. İlerlemecilerin temel inancı, tarihin eşitlikçi bir sosyalist devlete doğru kaçınılmaz bir ilerleme olduğu mitidir. Ancak geleneksel Marksistlerden farklı olarak ilerlemeciler, tarihin sınıf mücadelesi ve kanlı devrim yoluyla değil, demokrasinin amansız yürüyüşü yoluyla geliştiğine inanırlar. Rothbard’ın işaret ettiği gibi, ortodoks Marksizmden bir başka ayrılık da modern ilerlemecilerin “sosyalist Devlet için kapitalistleri ve budanmış bir piyasa ekonomisini muhafaza etmenin, düzenlenmenin, sınırlandırılmanın, kontrol edilmenin ve Devletin emirlerine tâbi olmanın çok daha iyi olduğunun farkına varmış olmalarıdır.” İlerlemeci vizyon “‘sınıf savaşı’ değil, kapitalistlerin ve piyasanın ‘toplumun’ ve asalak Devlet aygıtının iyiliği için çalışmaya ve köle olmaya zorlandığı bir tür ‘sınıf uyumu’dur.


Bu yüzeysel sapmalara rağmen, ilerlemeciler özünde Marksisttirler çünkü ideal bir topluma doğru kaçınılmaz ilerleme şeklindeki Aydınlanma mitine hararetle inanırlar. Bu nedenle, Rothbard’ın da işaret ettiği gibi, ilerlemecilik “en hakiki anlamda bir ‘din’dir, tarihin kaçınılmaz hedefinin mükemmel bir dünya, eşitlikçi sosyalist bir dünya, Tanrı’nın Yeryüzündeki Krallığı olduğu görüşüne olan inanca dayanır. İlerlemecilik bir din olduğu için, onunla mücadele etmek ve onu kesin olarak yenmek üzere Rothbard’ın deyimiyle “dinî bir savaş” gerekecektir. İlerlemeciliğe karşı savaş sadece dinî bir şevkle yürütülmekle kalmamalı, aynı zamanda Rothbard’ın deyimiyle “açıkça ve görkemli bir şekilde reaksiyoner” olmalıdır. Başka bir deyişle, çalınmış olanı geri almayı ya da kurtarmayı amaçlamalıdır. Ezilenler ve sömürülenler soyut olarak “özgürlüğü” ya da “serbest piyasayı” geri almak için barikatlara hücum etmeyecekler, ancak özgürlüğün ve serbest ekonominin görünür, somut meyvelerini geri almak için mücadele edeceklerdir. Okullarını, sinemalarını, işyerlerini ve kent merkezlerini geri istiyorlar. Bu nedenle reaksiyon savaşı, sadece ekonomik ve siyasî değil, aynı zamanda kültürel, eğitimsel, dinsel, dilsel, terapötik, biyolojik vb. türdeki tüm progresif doktrinlere karşı geniş tabanlı ve amansız bir saldırıyı içermelidir. Topluma ilerlemeciler tarafından dayatılan tüm siyasî ve sosyal normlar ve tabular acımasızca teşhir edilmeli, alaya alınmalı ve acımasızca ezilmelidir. Solun kurumlar aracılığıyla gerçekleştirdiği uzun yürüyüş sadece geri döndürülmekle kalmamalı, aynı zamanda tamamen bozguna uğratılmalıdır. Büyük Reaksiyon, Büyük Sıfırlama’nın yerini bütünüyle almalı ve ilerlemeciliği tarihin çöplüğüne atmalıdır.


Sonuç olarak, ilerlemeciliğe karşı savaşta, müdahalecilik teorisini bilmek çok önemli bir rol oynamaktadır çünkü bu teori, en temelde, devlet politikaları sayesinde kimin kimi soyduğunun, kimin zenginleştiğinin ve kimin yoksullaştığının teorisidir. Tarihsel kavrayışla birleştirildiğinde teori, ilerlemeci ideoloji tarafından yaratılan üretici sınıfların “yanlış bilincini” delip geçebilir. Böylece bu teori haksız kazançlarını toplumun çoğunluğunu kontrol etmek, baskı altında tutmak, değer verdikleri sosyal kurumları aşağılamak ve yok etmek için kullanan yönetici bir elit tarafından soyuldukları ve yağmalandıkları gerçeğine gözlerini açabilir.


[Bu sunuş 2022 Rothbard Lisansüstü Semineri’nde yapılmıştır.]


 

Joseph T. Salerno ekonomi doktorasını Rutgers Üniversitesi’nden almıştır. New York’taki Pace Üniversitesi Lubin İşletme Okulu’nda Finans ve Lisansüstü Ekonomi Bölümü’nde ekonomi profesörü olarak görev yapmaktadır. Quarterly Journal of Austrian Economics’in editörü ve Ludwig von Mises Enstitüsü’nün Akademik Başkan Yardımcısıdır. Avusturya Ekonomisi alanında Peterson-Luddy Kürsüsü’nün açılışını yapmıştır. Aynı zamanda Auburn Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde John V. Denson II Endowed Profesörlüğü görevini yürütmektedir. Profesör Salerno, New York Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde Piyasa Ekonomisinin Esasları alanında araştırma görevlisidir ve beş akademik derginin Editörler Kurulu’nda yer almaktadır. Salerno’nun hakemli dergilerde ve bilimsel araştırma kitaplarında elliden fazla makalesi ve denemesi yayımlanmıştır. Son kitabı David Howden ile birlikte editörlüğünü yaptığı The Fed at One Hundred: A Critical View on the Federal Reserve System’dir. Ayrıca Money: Sound and Unsound kitabının yazarıdır. “Para Biriminin Değer Kaybı ve Parasal Ayarlama Süreci: Lord King’in Katkılarını Yeniden Değerlendirmek” başlıklı makalesini Carmen Elena Dorobat ile birlikte 2017 yılında Oxford Economic Papers’da yayımlamıştır. ABD Kongre’sinde birkaç kez görüş ve ifadelerine başvurulmuştur ve Mises.org, Forbes.com, ChristianScienceMonitor.com, WallStreetOasis.com ve EconomicPolicyJournal.com’da çok sayıda çevrimiçi köşe yazısı yayınlamıştır. Salerno, ABD genelinde ve uluslararası platformlarda sık sık konferanslar vermektedir ve elliden fazla konferansına internet üzerinden ulaşılabilmektedir. Ayrıca Bloomberg Radyo, CSPAN, Fox News, Fox Business Network, New York Lawline ve RT TV dâhil olmak üzere çevrimiçi radyo ve TV programlarına röportaj vermiştir. Kendisine e-postası veya nadiren kullandığı Twitter hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.


Editör: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı Mises.org sitesinin “Rothbard vs. the Religion of Progressivism” adlı yazısından tercüme edilmiştir.
139 görüntüleme0 yorum

Sonuç

Müdahale

Piyasa

bottom of page